Yazar Leyla Mihrinaz Engin, 13 esere uzanan edebiyat yolculuğunu anlattı. “Yazmak benim için bir sorumluluk meselesi,” diyen Engin, edebiyatı hayata, insana ve topluma karşı bir duyarlılık biçimi olarak görüyor.
Vanlı yazar Leyla Mihrinaz Engin, 13 kitabı geride bıraktığı yazarlık yolculuğunu anlattı. Şiirden romana, araştırmadan çocuk edebiyatına uzanan geniş bir yelpazede eser veren Engin, yazmanın kendisi için bir ifade biçiminden çok “hayata ve insana karşı sorumluluk duygusunun” sonucu olduğunu söyledi.
VanHaber.tr’ye konuşan Engin, yazma serüveninin çocuk yaşlarda okuma sevgisiyle başladığını belirtti. Okuduğu ilk romanın Panait İstrati’nin Arkadaş kitabı olduğunu, ardından Nevzat Çelik’in Şafak Türküsü ve Müebbet Türküsü adlı şiir kitaplarının kendisini derinden etkilediğini aktardı.
Engin, 1999 yılında yayımladığı ilk şiir kitabı Esinti ile başlayan serüvenin zamanla büyüdüğünü söyledi. Erda Güncesi, Kadın ve Dize, Erda Masalı gibi şiir kitaplarının ardından Sandık, Sosyopat, Büyük Resim romanlarını kaleme aldı. Ardından Şekiba adlı öykü kitabı, Kadın Dengbêj Gazîn adlı araştırması ve Mina’nın Rüyası, Mina ile Fare, Mina’nın Kuşları serisi ile Alfa Kuzenler Kulübü gibi çocuk kitapları geldi.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) Bilgisayarlı Muhasebe Bölümü mezunu olan yazar, otuz yıllık bankacılık deneyiminin ardından emekli olup Erda Yayınevi’ni kurdu. Yazmanın kendisi için bir meslekten çok bir içsel çağrı olduğunu ifade eden Engin, “Hayata duyarlılıkla baktığınızda yazı, bir zorunluluk haline geliyor” diye konuştu.
“Ruh huzurluysa sistemle çatışırsın”
Engin, şiirlerinde en çok insan, aşk, adalet, sadakat, barış ve huzur temalarına yer verdiğini belirtti. Ruhsal derinliğe sahip insanların sistemle doğal olarak çatıştığını, bu çatışmanın da şiirin kaynağını oluşturduğunu söyledi.
Romanlarında ise toplumsal ve psikolojik yönü güçlü karakterlerin ön plana çıktığını dile getiren Engin, kahramanlarının çoğu zaman mevcut düzeni sorgulayan kişiler olduğunu anlattı. Sosyopat romanındaki Aden karakterinin kendisine bile başkaldırdığını, yazarken bile bağımsız bir kişiliğe dönüştüğünü belirtti.
Dengbêj araştırması olan Kadın Dengbêj Gazîn kitabında ise Kürt kültürünün kadim geleneğini kadın bakış açısıyla ele aldığını ifade etti. Bu kitapta hem kadınların toplumdaki direngen rolünü hem de kültürel belleğin aktarımındaki önemini vurgulamaya çalıştığını söyledi.
“Yazarken değil, okurken zamanla yarışıyorum”
Yazım sürecinde herhangi bir toplumsal engelle karşılaşmadığını, ancak zamanla yarışmanın kendisini zorladığını dile getiren Engin, “Dünyadaki bütün kitapları okumak istiyorum, bu da beni hem heyecanlandırıyor hem ürkütüyor” diye konuştu.
“Okuyucuda iz bırakmak en güçlü motivasyon”
Kurduğu yayınevi sayesinde Türkiye’nin birçok şehrinde kitap fuarlarına katıldığını anlatan Engin, okuyuculardan doğrudan geri dönüş almanın kendisi için büyük bir mutluluk olduğunu söyledi. Her eserin kendi mesajını taşıdığını ve bazen bu mesajların okuyucuda beklenmedik duygular uyandırabildiğini belirtti.
“Sosyopat” kitabını okuyan bir okuyucusunun kendisini arayıp karakterle özdeşleştiği için rahatsız olduğunu söylediğini anlatan Engin, bu tür tepkilerin kendisini hem şaşırttığını hem de sevindirdiğini dile getirdi. Okuyucunun karakterle yüzleşmesinin, bir yazar için ulaşılabilecek en güçlü etki olduğunu vurguladı.
“Sanatın içinde kaybolmayı seçtim”
Engin, sanatın bir yaşam biçimi olduğunu, edebiyatın ise insanın kendini tanıma yolculuğunda en güçlü araçlardan biri olduğunu belirtti. Yazarlık sürecini “sorumluluk, sevgi ve duyarlılıkla yürütülen bir yol” olarak tanımlayan yazar, sözlerini şöyle tamamladı:
“Sanat, kitap, edebiyat, şiir dostu dostumdur. Ve ben diyorum ki; cahiller dünyayı yiyip bitirmeden okumak şart.”
