Van, Skunk maddesi tehdidiyle karşı karşıya. Hayatın Renkleri Solmasın Derneği Başkanı Sosyolog Osman Turğut, “Skunk, sadece bireyi değil, aileyi ve toplumun bütün yapısını çökertiyor” diyerek yurttaşları uyarıyor.
Van’da ve Türkiye’de son yıllarda adını daha sık duymaya başladığımız Skunk maddesi, yoğun kimyasal karışımlar nedeniyle beyinde kalıcı hasara ve psikoz vakalarına yol açıyor. Özellikle genç nüfus üzerinde etkili olan Skunk, psikiyatrik bozulma, ani öfke patlamaları ve kalıcı kişilik dönüşümlerine sebep olmasıyla biliniyor.
Skunk çok güçlü bir uyuşturucu türü
Hayatın Rekleri Solmasın Derneği Başkanı Sosyolog Osman Turğut, Skunk maddesini, “Skunk bir uyuşturucu türüdür ve çok güçlü bir maddedir. Kelime anlamı olarak Türkçede ‘kokarca’ anlamına gelir. Esrardan 20 kat daha fazla bağımlılık yapan ve esrarın hammaddesi olan jütün laboratuvar ortamında diğer ilaçlarla melezleştirilmesiyle elde edilir. Yüksek THC içeriği nedeniyle tüketici üzerinde çok hızlı ve yoğun etki yapar, bu da bağımlılık riskini önemli ölçüde artırır. Bu güçlü etkisi özellikle gençler ve hassas kişiler için ciddi bir tehlikedir,” sözleriyle anlattı.
Skunk’un sadece fiziksel değil ruhsal çöküşe de yol açtığını vurgulayan Turğut, “Psikoz, anksiyete, depresyon ve hafıza kaybı gibi ciddi etkileri görülüyor,” dedi.
Van, İran’dan gelen madde akışının merkezinde
Van’ın uyuşturucu ticaretinde kritik bir geçiş güzergâhı olduğunu vurgulayan Turğut, “Türkiye’ye giren uyuşturucuların büyük kısmı İran üzerinden Van’a, oradan da İstanbul aracılığıyla Avrupa’ya geçiyor. Başkale, Gürpınar ve Yüksekova bu ticarette en yoğun kullanılan hatlardır. Kentin İran’a sadece 90 km uzaklıkta olması, nüfus yoğunluğu, işsizlik ve göç gibi faktörler kullanıcı sayısını artırıyor,” diye konuştu.
Kentteki madde bağımlılarının sayısının tahmin edilenden çok daha fazla olduğunu söyleyen Turğut, “Van’da madde bağımlılarının sayısı hakkında net bilgiye ulaşılamıyor çünkü kullanıcılar durumlarını gizliyor. Tedavi olmak isteseler bile polisin haberi olacağı ve ailelerine yansıyacağı korkusuyla kendilerini açığa çıkarmak istemiyorlar,” şöyle aktardı.
Aile yapısının bağımlılık üzerindeki etkisine dikkat çeken Turğut, “Genellikle bağımlı bireylerin aileleri çocuklarını ihmal eden, cezalandıran, duygu ve düşüncelerini önemsemeyen ailelerdir. Sağlıklı iletişim kurulamayan evlerde yetişen gençler özgüvenden yoksun büyüyor, asosyal davranışlar geliştiriyor ve kötü arkadaşlıklara yöneliyor,” dedi.
Bağımlılık sadece bireysel değil, sosyal bir sorun
Turğut, “Bağımlılık bireyi, ailesini, çevresini ve toplumu etkileyen bir hastalıktır. Biyolojik faktörler, sosyoekonomik düzey, aile içi iletişim, eğitim durumu hepsi birbiriyle ilişkilidir. Bu süreci sadece tıbbi değil, psikolojik ve sosyal boyutlarıyla değerlendirmek gerekir,” dedi.
Van’daki tedavi ve rehabilitasyon sürecine dair ciddi eksiklikler olduğunu belirten Turğut, danışanların sözlerini de aktardı: “AMATEM şehre uzak, ulaşım problemli. Sabah gidip akşama kadar kalıyorlar, yeme-içme sıkıntısı yaşıyorlar. Laboratuvar yok, sonuçlar geç çıkıyor. Personelde motivasyon eksikliği var. AMATEM’ler bu konuda çok yetersiz.”
“Şu an tek yapılan şey 15 günde bir tahlil almak. Üç tahlilden ikisi temizse tedavi bitmiş sayılıyor. Oysa önce 3 haftalık yatılı tedavi olmalı, sonra uzun süreli rehabilitasyon yapılmalı.”
Turğut, “AMATEM ilaç verip gönderiyor. Bunun yerine danışmanlık, rehabilitasyon ve aile eğitimi olmalı. Bölgedeki uzmanlar sürekli değişiyor, zorunlu hizmet bittiğinde ayrılıyorlar. Bu mücadelede süreklilik şart.”
Turğut, tedavinin sürekliliğine dair, “Devlet görevlileri bölgeyi geçici görev alanı olarak görmemeli. Burada kalıcı olmak, bölgeyi tanımak ve yerel dinamiklerle birlikte hareket etmek gerekir. Aksi halde her şey yüzeyde kalıyor,” İfadelerini kullandı.
