2025 Nobel Edebiyat Ödülünün sahibi, 1954 yılında Macaristan’ın güneydoğusundaki Gyula kasabasında doğan László Krasznahorkai, günümüz edebiyatının en derinlikli ve karanlık seslerinden biri olarak kabul ediliyor.
Eserleri, okuru kasvetli, neredeyse distopik manzaralara, kaybolmuş ve grotesk karakterlerin umutsuz arayışlarına davet eden Macar yazar, sıklıkla Franz Kafka ve Thomas Bernhard gibi Orta Avrupa geleneğinin büyük epik anlatıcılarıyla kıyaslanıyor. Hatta Amerikalı eleştirmen Susan Sontag onu, romanı Direnişin Melankolisi‘ni okuduktan sonra, “kıyametin Gogol’ü ve Melville’i çağrıştıran Macar ustası” olarak nitelendirmişti.
Edebi Tarzı: Sonsuz Cümleler ve Apokaliptik Vizyon
Krasznahorkai’nin edebi imzası, özellikle uzun, nefes alan ve kesintisiz devam eden cümle yapısıdır. Bu üslup, okuyucuyu karakterlerin zihinsel ve fiziksel yolculuklarının akışkanlığına, neredeyse bir lav akıntısı gibi saran bir anlatıma çekiyor. Yazarın dünyası; küçük Macar kasabalarında geçen, toplumsal yıkım, yozlaşma ve insan ruhunun çöküşünü işleyen, absürtlük ve kara mizahla harmanlanmış bir melankoli atmosferiyle örülüdür.
1985’te yayımlanan ilk romanı Şeytan Tangosu (Sátántangó), Macaristan’da büyük yankı uyandırdı ve onu Macar edebiyatının ön saflarına taşıdı. Bu eser, Macar yönetmen ve yakın arkadaşı Béla Tarr tarafından 1994 yılında yedi saatlik kült bir filme de uyarlandı. İkili, Direnişin Melankolisi‘nden uyarlanan Werckmeister Harmonies ve Torino Atı gibi önemli filmlerde de birlikte çalıştı.
Doğu’nun İzleri ve Sanatın Gücü
1990’lı yıllardan itibaren Çin, Japonya ve Moğolistan gibi Uzak Doğu ülkelerine yaptığı yolculuklar, yazarın eserlerinde yeni temaların ve felsefi arayışların ortaya çıkmasını sağladı. Özellikle Kuzeyde Dağ, Güneyde Göl, Batıda Yollar, Doğuda Nehir ve Aşağıda Seiobo gibi eserlerinde, Doğu felsefesinin dinginliği, sanatsal adanmışlık ve aşkınlık arayışı, karanlık temalarıyla yan yana var oluyor.
2015 yılında Man Booker Uluslararası Ödülü’nü de kazanan Krasznahorkai’nin külliyatı, modern insanın çıkmazlarını, anlam kaybını ve “görünen kötülüğün” derinliğini incelerken, aynı zamanda Akademi’nin de vurguladığı gibi, tüm bu kaosa rağmen sanatın dönüştürücü gücünü yeniden teyit ediyor. O, karmaşa ve tefekkürü, Doğu ile Batı’yı, güzellik ile umutsuzluğu tekil bir edebi vizyonda birleştiren, çağımızın en önemli romancılarından biri.
Fesih TORAN/VanHaber.tr